Atatürkçülük ve Kemalizm
- 09 Ekim 2018, 14:49
Sistem (izm) bir düzenekler
zinciridir. Örneğin bir otomobili düşünelim; şase üzerine oturtulmuş bir sürü
parçanın birbirleriyle bağlantısı sonucu ortaya çıkmış bir nesnedir. Hiç
kullanılmamış ya da kullanılmış bir otomobili onu oluşturan ustaların eline,
takım aletlerinide tutuşturup bu aracı sökün dersek; o insanlar hiçbir parçaya
zarar vermeden otomobili tek tek parçalara ayırarak bir kenara yığarlar. Bizde
Kemalizm’i bir sistem olarak görüyorsak, bu sistemin önce nasıl kurulduğunu,
nasıl işletildiğini daha sonra da; nasıl parçalanarak sökülmeye çalışıldığını
ve son bölümde bu parçalardan elimizde kalanları nasıl tekrar bir araya
getireceğimizi düşüncelerimle sizlere aktarmaya çalışacağım.
On dokuzuncu yüzyılın
sonlarında büyük tarihi çalkantıların yaşandığı dünyada, Avrupa ihtilalleri
yerini git gide Avrupalı olmayan ülkelere kayması dünya tarihi için en çarpıcı
ve itiraz kabul etmeyen olaylarından biridir. Bu dönem milli duyguları
meşrulaştırarak, ezilen sınıfların yanında ezilen halklarında rolünü de ağır
bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Mustafa Kemal’in 14 Ağustos 1920’de BMM
kürsüsünde söylediği şu sözleri
‘’Arkadaşlar, hep biliyoruzki, Dünya
savaşının son yıllarında Rusya içinde patlak veren devrim, insanların mutlak
çoğunluğunu teşkil eden yoksul halk içinde, özellikle bu halkın en çok acıya,
zorluğa ve ıstıraba uğramış olan işçi sınıfı içinde eskiden beri mevcut olan
sosyalistlik maksat ve amaçlarını ilan etti ve bütün insanlığın emperyalist ve
kapitalist idarecilerin tahakkümü ve zalimce sömürüsünden kurtulmasını amaç
edindi ve son hareket noktası da bu amaca bütün insanlığın katılmasını sağlamak
için teşebbüse girişmesi oldu. Ruslarda çarın müstebit idaresi altında geçen
savaş yıllarının dahada ağırlaştığı sefalet sonucunda bu duygular en yüksek noktasına
varmıştı. Memleketin gayet geniş olmasına ve bir çok şart tabii ve gereklere
sahip bulunmasına dayanarak bütün dünyanın emperyalistlerini düşman saymaktan
ve onlara savaş açmaktan çekinmediler.
Batı emperyalistleri de
bütün kuvvetlerini, bütün kudretlerini, bütün araçlarını onlara karşı
kullandıkları halde, yaptıkları devrim hareketini bugüne kadar mükemmel bir
başarıyla yaşatmayı başardılar. İslamiyetin en yüksek kanunlarını ihtiva eden
ileri sosyalizmin bizim dahi mevcudiyetimize kast etmiş olan ortak düşman
aleyhine bugün sağlamış olduğu zafer bizim içinde teşekküre şayan bir
neticedir.’’
Milli Kurtuluş bayrağını
yükseltmiş olan Türkiye’nin 1920’lerde emperyalizme karşı tavrı böyleydi ve
bunu yüksek sesle ilan ediyordu.
Bu çağ Milli Kurtuluş devrimleri
çağıdır. Bizde bu çağdan Milli Kurtuluş savaşını vererek çıktık. Milli savaşı
kazanmak uluslaşmak değildir. Uluslaşmak demek Türkiye’de anayasal düzenin
kurulması demektir. Yani bireyin T.C.’nin karşısında eşit haklara sahip
olmasıdır. Bir anlamda bireyin hakları esas diğer sorunlar talidir. Diğer
sorunların çözümü bu anayasal düzenin kurulup başarıya ulaşmasından geçer.
Bunun için Mustafa Kemal’in yaptığı ilk iş hakimiyeti milletin eline almaktır
ve sınırlarda güvenliği sağlamaktır. O halde şunu söyleyebiliriz. Kemalizmin ilk
adımı; Gümrük Birliği ve Yabancı Sermaye Kanunlarıdır. Bu kanunlar, içerde
kurulacak sisteme koruyucu kalkandır. Genç Türkiye’nin sınırları çizilmiştir
fakat esas çelişki yeni başlamıştır. Dışa karşı esas içe karşı tali olan sorun
tersine dönmüş içe karşı esas dışa karşı tali olmuştur. Çünkü ülke içinde
toprak, Osmanlı’nın 1838’de hızlı çöküş başladığı dönemlerde kontrol edenlerin
elinde kalmıştır. (Bkz Hakkı Karğın Türkiye’de Toprak Sorunu)
Bu nedenle toprak reformu
zorunlu hale gelmiştir. Toprak reformu feodal kültürün sökülüp atılması
demektir. M. Kemal toprak beyleri ve ağalarıyla anlaşamadığından, bu sorunu,
Devlet üretim çiftlikleri oluşturarak çözmüştür. Bu çiftlikler ülke genelinde
otuz yedi adettir. Her biri yüzlerce dönüm üzerine inşaa edilmiş, üretim
ihtiyaçlarına göre tesisler oluşturulmuş topraksız köylüler bu yerlere
yerleştirilmiştir. Bu oluşumlar esnasında gerek TBMM içersinde gerekse toprak
ağaları ve beylerinin bulunduğu köylerde sert çatışmalara girilmiştir. Bu çatışmaları
yumuşatmak amacıyla M. Kemal 1933 yılında şu açıklamayı TBMM’de yapmak zorunda
kalmıştır. ‘’Bu Komünist nazariyecilerden alınmış bir sistem değildir.
Bu Türkiye’nin ihtiyaçlarından
doğmuş Türkiye’ye has bir sistemdir.’’
Toprak reformu yapılmadı diyenler
bu kurum ve kuruluşları yeniden değerlendirsinler. Toprak reformu tabi ki
bundan ibaret değildir. Toprak reformunun gerçekleşmesi; feodal ilişkilerin
ortadan kalkması ve büyük toprak sahiplerinin olsun, köy emekçileri üzerindeki
bize Osmanlı’dan miras kalan tefeci bezirgan sermayenin tahakkümü ve sömürü
olanaklarına son verilmesi demektir. Demokratik devrim, topraksız ya da az
topraklı köylüleri toprak ve tarım aracı sahibi durumuna getirecek olan devlet
denetimindeki kredi kurumlarının onların yararına işletecek olan devrimdir.
Bu ülkede feodal ilişkilere son
vermek demek uluslaşma sürecini hızlandırmak demektir. Ülkedeki halkların bütün
ulusal ve demokratik hak ve özgürlüklerine sahip vatandaşlar topluluğu olarak
serpilip gelişme olanaklarına kavuşması demektir. Demokratik devrim, Türkiye’de
gerçek birlik bereberliği, dayanışmayı doğulu olsun, batılı olsun bütün halkın
her türlü baskılardan kurtulmuş olarak eşitlik ve kardeşlik içinde,
Türkiye’nin ilerlemesine katkı
sağlaması demektir.
Buda yeni bir yapılanmayı
gerektirmektedir. Mustafa
Kemal şöyle diyor: ‘’
Biz hududu milli yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Dünyanın bize hürmet
göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi benliğimize, ulusal bütünlüğümüze
hissen, fiilen bütün el – al hararetimizle gösterelim; Bilelimki Milli benliği
bulunmayan milletler başka milletlerin şikar (av) ıdır.’’ Şimdi
cumhuriyetin feodalizmi tasfiye etmek için kurduğu ekonomik yapılanmanın banka
– tarım – sanayi ilişkilerine bakalım:
- Ziraat Bankası: Toprak
mahsülleri ofisi, tarım ve hayvancılık kooparatifleri, devlet üretim
çiftlikleri, et balık kurumu, süt endüstri kurumu; bu kurum ve kuruluşların her
türlü ihtiyaçlarını karşılamakla görevlidir. Sermayesi devlet adına halka
aittir.
- Şeker Bank: Şeker üretimi
ve şeker fabrikalarının kurulması ile görevlendirilmiştir. Sermayesi devlet
adına halka aittir.
- Sümer Bank: Giyim ihtiyaçlarının
karşılanması için sümer kurum ve kuruluşları oluşturmaktır. Sermayesi devlet
adına halka aittir.
- Sanayi
Kalkınma Bankası: Ülke ekonomisinin ağır sanayisini oluşturmak için kurulmuştur.
Sermayesi devlet adına halka aittir.
- Eti Bank: Ülke
içinde yer altı ve yer üstü maden zenginliklerini devlet kanalı ile halk
yararına çalıştırmak için oluşturulmuştur. Sermayesi devlet adına halka aittir.
- Pamuk Bank: Pamuk
sorununu çözmek için oluşturulmuştur. Sermayesi devlet adına halka aittir.
- Demir Bank: Demir
sorununu çözmek için oluşturulmuştur. Sermayesi devlet adına halka aittir.
- Tütün Bank: Tütün
sorununu çözmek için oluşturulmuştur. Sermayesi devlet adına halka aittir.
- Türkiye İş Bankası:
Sermayesi halka ait olup, özel sektörün teminat karşılığı kredi ihtiyacını
çözmek, sanaiiye katkı sağlamak amacıyla inşaa edilmiştir.
- Ticaret Bankası:
Sermayesi halka ait olup, özel sektörde el işletmeciliğinde ve küçük imalatta
fabrikalara, büyük işletmelere geçmek için oluşturulmuştur.
- Halk Bankası: Halkın
küçük birikimlerini doğru değerlendirilmesi amacıyla kurulmuştur. Sermayesi
devlet adına halka aittir.
- Öğretmenler Bankası: Ülke
genelinde bilinçli öğretmenler yetiştirerek insanların eğitilmesini sağlamak
amacıyla kurulmuştur. Sermayesi devlet adına halka aittir.
Cumhuriyette kurulan tüm
bankalar görüldüğü gibi ekonomi ile iç içe kalkınmada itici güçtür. Ekonomide
böyle bir yapılanma, politikada yabancı bağımlılığını ortadan kaldıracağından,
bağımlılığın ve sömürünün yanlısı olan üst yapı kurumlarını da değiştirmekle
yükümlüdür; ve devrim denen şeyde budur. Bu devrim bütün ulusal güçlerin
bilinçli, örgütlü olarak ülkenin kaderini tayinde rol oynayacak demokratik
düzeni gerçekleştirecektir.
Birinci bölümde gördüğümüz
Banka – Tarım – Sanayi ilişkisini tamamlayıcı unsurlar:
- Devlet Demiryolları,
Denizcilik İşletmeleri
- İktisat Genel Müdürlüğü
- Ticaret Sanayi Odası
- Menkul Kıymetler ve Borsaların
Oluşturulması
- İletişim İçin; P.T.T.
- İnanç, Eğitim ve Sağlık
…Ve dedim çünkü bu üçlü çok iyi
anlaşılması zorunlu, soyut gibi görünse de, emek ürünü olup tüm ülke halkının
birinci dereceden sorunudur. Bu doğru algılanmadan ve öğrenilmeden yukarıda
kurum ve kuruluşlarında sağlıklı işleme şansı yoktur. Bu nedenle M. Kemal, bu
üç sorunu devletin denetimi altında alarak millileştirmiştir. Bunları açalım:
M. Kemal’de inanç sorunu: Bize
Osmanlı’nın son dönemlerindeki yapılanmadan geldiği için; Biat (dine sonradan
giren asılsız düşünceler) inançlar ön plana çıkarak hakim olmaya çalışmaktaydı.
M. Kemal, inançlarımızın bilimsel olduğuna inandığından ilk olarak İlahiyat
Fakülteleri oluşturmuş ve fakültelerin denetiminde İmam Hatip Okulları kurmuş;
bu kurumlardan mezun imamları ülkenin dört bir köşesine göndererek biat eden
şıh, şeyh ve dedelere karşı bilime dayanan, tabiri caizse bir savaş açmıştır.
(Bakınız; Hakkı Karğın,
Türkiye’de Toprak Sorunu, Siyonizm ve Emperyalizmin Oluşturmaya Çalıştığı Dünya
Din İmparatorluğu) ‘’Notlarım Sayfasında…’’
M. Kemal’de Sağlık Sorunu: Ülkede zenginliği elinde tutan toprak ağaları ve
beyleri, her türlü ticaretle uğraşmaktadır. Amaç para kazanmaktır ve onlar için
ticaretin her türlüsü mübahtır. M. Kemal bu sorunu doğru teşhis ederek sağlık
sorununu bir anlamda millileştirerek Devlet Hastaneleri kurmuş; ülke insanının
sağlık sorununu özel sektöre bırakmayarak, devletin kontrolü altında
hastaneleri toparlamıştır.
M. Kemal’de Eğitim Sorunu:
Yukarıda anlatılan tüm yapılanmalar bilimsel ve sadece insan düşüncesini ön
plana çıkarmaktadır. Bu nedenle tüm ülke insanı, hem bilimden hemde bilimi
insanların yararına işlemesini M. Kemal çok doğru tespit ederek bu sorunu da
özel sektöre bırakmadan, devletin sorunu görmüş ve tüm okulları, Devlet
Okulları olarak işletip; özel sektöre bırakmamıştır. Gerek birinci bölümde,
gerekse ikinci bölümde ülke ekonomisinin alt yapısını gördüğünüz gibi M. Kemal,
üç şase üzerine oturtmuştur.
a) Devletin Yapacağı İşler
(Devlet Sektörü)
b) Özel Sektörün Yapacağı İşler
(Özel Sektör)
c) Kooperatifler ve Devlet
Üretme Çiftlikleri
Bu üçlü KEMALİST Türkiye’nin
genel ya da temel programıdır ve Cumhuriyet’in alt yapısıdır. Birde
Cumhuriyet’in üst yapısı vardır. Bu üst yapı, alt yapıdaki çalışma programını
oluşturacaktır. Bu da M. Kemal CHP’sinin özel programıdır. Örneğin;
- Dış İlişkiler
- Devlet Sektörü Meselesi
- Sanayici ve İş Adamları
Meselesi
- Tarım ve Kooperatifler
Meselesi
- Dinsel İnançlar Meselesi
- Milli Azınlıklar ve Ulusal
Mesele
- Küçük Aydınlar ve Esnaf
Meselesi
- Sağlık Sosyal ve Güvenlik
Meselesi
- Eğitim Meselesi
- Ülke Savunma Meselesi
- İnsan Haklarına Bakış
Açısının Geliştirilmesi ki bunlara daha birçok şey ekleyebiliriz;
Yeter ki genel programa bağlı
olarak, her şeyi hesaba katarak, etraflı planlama yaparak ve yerinde tespitleri
oluşturarak kitlelerin toplumsal sorununu çözmektir. M. Kemal’in yaptığı alt
yapılanmada CHP’nin genel ve özel programı budur ve bu ülkenin kuruluş
felsefesidir. İşte bu genel ve özel programın oluşturduğu kurum ve kuruluşların
bir düzenekler kurallarıyla çalışması gerekmektedir ve bunlar birer birer
kurallara bağlanmıştır. İşte bu kuralları, alt alta toparlarsak ve bunlarıda
her insanın kabul edeceği yasalara bağlar isek, ANAYASA ortaya çıkar; işte
buda Kemalist CHP Anayasasıdır.
Bağımsız Cumhuriyet Partisi