Dünya ve Ülkemiz GERÇEKLERİ
........DÜNÜ;BU GÜNE BAĞLAYAMAYAN ...................MİLLETLER,GELECEĞİNİ KURAMAZ !
..................Dünya ve Ülkemiz GERÇEKLERİ
Dünyanın dört köşesi, gerek resmi olan ordular gerekse de emperyalist ve işbirlikçilerinin kurduğu taşeron terör ile kan kokuyor, canlar alınıyor, nükleer savaş tehditleri havalarda uçuşuyor.
Peki neden?
Doğada olmayan malların üretimi makineler (üretim araçları) ile yapılır. Her yüz yıla yakın gelişen teknoloji ile bu üretim araçları değişir. Üretim araçlarının değişmesi, toplumlarda da üretim tarzını ve yaşam biçimini zorunlu olarak değiştirir. Bu değişimde, toplumların yeni yaşam şeklini belirleyen ana unsur; üretim araçlarının hangi felsefeye uygun olarak kullanıldığıdır.
Bu değişimde, toplumlar tek bir felsefe, tek bir milli töreye bağlanarak uygulanmadığı zaman, dünyadaki değişik felsefeler uyumsuzluk içine düşer ve dünya savaşları patlak verir. İşte I.Dünya Savaşı tam da bu nedenle çıkmıştır. 1918 ile 1924 yılları aralığında yıkılan dünya üzerinde kurulan yeni devletler üç felsefe ile üç sistem üzerine kurulmuştur.
a- Yahudi / Katolik / Roma felsefesine uyarlanmış Liberal Sistem.
b- Türk / İslam felsefesine uyarlanmış Kemalist Sistem.
c- Diyalektik felsefe -din tanımaz- üzerine kurulmuş Sosyalist Sistem.
İstisna olarak Çin, 1924'te kurulan bu sistemlerden Kemalist Sistemi seçmiş, 1949 yılında Çin Devrimi'ni bitirmiş, Kemalist Sistemi kendi ülkesinin özel şartlarına uygulamıştır.
1924'ten itibaren bu sistemlerin süregeldiği dünyada, bugün teknolojinin zorunlu olarak gelişmesi ile emperyalizmin deyimiyle “4. Sanayi Devrimi” bizim deyimimizle “Elektronik Devrim” yapılmıştır.
Bugün geldiğimiz noktada ise emperyalizm, Kemalist ve Sosyalist sistemleri ortadan kaldırarak “Yahudi-Katolik-Roma felsefesine dayalı Liberal Sistem” ile “Tek Dünya Düzeni Bir Hükümet sistemi” kurmak istemektedir.
İsrailli Tarihçi ve Yazar Yuval Noah Harari, 2018'de Davos zirvesinde şöyle anlatıyor. “Gelecekte ekonominin ana unsurları silah, tekstil veya ulaşım araçları gibi ürünler değil; tasarlanmış beyinler ve vücutlar olacaktır. (Hibrit Robot)”
Bilgi teknolojisi ile biyoteknolojinin birleşmesi herşeyi değiştirecektir. Ekonomiyi, siyasal sistemleri ve kişisel hayatları etkileyecektir. İnsanlar bilgi teknolojisi devrimine çok fazla odaklanırken, aynı anda gerçekleşen biyoteknoloji devrimini unutuyorlar.
Yapay zeka, bilgi teknolojisi ile birleşince çok yıkıcı oluyor. İnsan bedenini özellikle insan beynini anladıkça, yapay zeka bizi yönlendirme ve kontrol etme yetileri kazanıyor.
Beyin bilimi ya da biyoteknoloji olmasa, yapay zeka, tişört ya da ayakkabı üretebilir, hatta araba kullanabilir ama insanları anlayamaz. Ama yapay zekayı biyoteknoloji özellikle beyin araştırmaları ile birleştirirseniz, bu ona insan duygularını anlama, yönlendirme ve kontrol etme yetileri verir. Bu nedenle asıl devrim; yapay zeka değil, bilgi teknolojileri ve biyoteknolojinin birleşmesidir.
Data çok az insanın elinde olursa, insanlık sınıflara ayrılmayacak, farklı gruplara ayrılacaktır. Datayı elinde bulunduranlar organizmaları ve insanları hackleyecek. Bu elitler yalnızca insanlığın geleceğini değil, yaşamın bizzat kendisinin geleceğini de kontrol edecek. Eğer demokrasi bu yeni koşullara ayak uyduramazsa, insanlık dijital diktatörlüğün eline geçecektir.''
Hibrit robotlar,artık yeni üretim araçlarıdır. Hibrit robotlar üretime başladığı an,insanlar üretim dışında kaldığı gibi,robotlar ışık olmadan çalışacakları için büyük bir enerji tasarrufu da yapılacak ve yemek,çay paydosu olmayacağı için zaman dan da tasarruf edilecektir.
Yeni üretim araçları,insanoğlunun ihtiyaçlarına hizmet için kullanılırsa;kuşkusuz insanoğlu rahat bir yaşam sürer.Bu işin iyimser yanı.Diğer taraftan baktığımızda,teknolojiyi elinde tutan büyük şirketler için yeni teknoloji ile üretilen ürünlere yen pazar gereklidir.İşte sorun tam da bu noktadadır,Yeni üretim biçimi insanların mutluluk refahı için mi ? Yoksa çok büyük şirketlerin kar amacı için mi ? Üretim yapacak.Tarih sayfalarını geri sararsak:
2003 yılında BOP Projesi hayata geçirilirken Yeni Dünya Tek Din İmparatorluğu olarak hazırlanmış, sınırların ortadan kalktığı dünya haritası çizilmişti. Türkiye'de eş başkan ve yedeğindeki muhalefet de oyun kurucuları arasına alınmıştı. (Geniş bilgi için bkz. www.bcp.org.trUlusal Manifesto)
Sınırsız ve sınıfsız yeni dünya haritasına göre, insanlar gruplara ayrılacak, birkaç ülkenin birleştirilmesi ile dünya eyaletlere bölünecek, her eyaletin yerel yönetimleri emperyalist elitlerden oluşan dünya hükümetine bağlanacak ve onlardan gelecek talimatlar ile eyaleti yöneteceklerdi.
Örnek: İstanbul; Türkiye, İran, Irak, ve Suriye'den oluşan eyaletin başkenti olacaktı. İstanbul'da binalar, yollar ve AVM'ler buna göre inşa edilmişti. Türkiye, Irak, İran ve Suriye'nin sermayesi MUSİAD'da toparlanacak, TUSIAD tasfiye edilecekti. AKP'nin dağılması MUSIAD'ın da dağılmasını beraberinde getirdi.
Çin, aynı devrimi kendi içinde gerçekleştirip, Rusya ve Kazakistan'ı yanına alarak ŞIO (Şanghay İşbirliği Örgütü) kurulunca oyun bozuldu. Bunun sonucunda, BOP Projesi ve yeni dünya devleti duvara tosladı. BOP Projesi için oluşturulan ittifak cephesi ve yerli işbirlikçileri kendi içinde parçalanmaya başladı. Ganimetlerin pay edilmesi tehlikeye düşünce de 15 Temmuz bölüşüm dalaşı yapıldı.
2019 yılına geldiğimizde ise yine aynı yerde (Davos Zirvesi) Çin kendi projesini (yapay zeka ve biyoteknoloji devrimi) ilan edince dünya 2003 yılına geri döndü.
Çin'in, emperyalizmin bu dayatmasına karşı getirdiği tez;
''Batı, dünyanın küreselleştiğini iddia ediyor. Oysa geçtiğimiz yüzyılda ortaya çıkan küreselleşme, yalnızca Batı ülkelerinin ya da Akdeniz uygarlığının ekonomik küreselleşmesi idi. Geçtiğimiz yılın sonu, bu yılın başından itibaren ülkeler arası mesafeler ve iletişim engelleri büyük ölçüde azalarak ekonomik süreç hızlanmıştır. Ve çağdaş anlamda küreselleşme başlamıştır.
Batı; çok uluslu şirketler ile finans kuruluşlarını ekonomik küreselleşmenin itici gücü olarak konumlandırıp, dünya çapında endüstriyel düzenlemeler yapmış, kaynak dağılımını düşük maliyetli ve iyi iş ortamına sahip ülke ve bölgelerde yapılandırmıştır.
Çin bu küresel süreçte, küresel endüstriyel zincirini tabandan tavana adım adım ilerleterek, insanlık ortak kader topluluğu vizyonuyla 4. Sanayi Devrimi çağında küresel yapının kurulması için çaba harcamalıyız'' diyerek aşağıdaki önerileri ortaya koymuştur.
1- İnsanlığın güvenliğinin sağlanması için ilgili kurallar ve kıstaslar oluşturulmalı, bilimsel keşifler ile teknolojik, inovasyon, uygulama ve yaygınlaştırmada daha geniş bir ufuk yaratılmalı.
2- Ülkelerin çıkarları arasında denge sağlanmalı, özellikle gelişen ülkelerin çıkarları dikkate alınmalı.
3-Bütün ülkelerin ulusal egemenliğine saygı göstermeli, teknolojik hegemonya amaçlanmamalı ve diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmekten kaçınılmalıdır.
4- Barışçıl, güvenilir, şeffaf, kapsayıcı ve genel yarara dayalı bir teknolojik kural sistemi ile yeni uluslararası işbirliği çerçevesi oluşturulmalı.
5- Sosyal adalet korunmalı.
6- Politik ortam düzeltilerek, sosyal refah ve istikrar sağlanmalıdır.
Çin, bu düşünceleri doğrultusunda yeni dünyayı barışçıl ve dünya devletleri ile birlikte kurmak isterken, bir yandan emperyalizmin yüzyıllık planlarını suya düşürürken bir yandan da dünyada sempati toplamayı sürdürüyor. Ve bu düşüncelerini ülkelere tek tek anlatıp ikna etmek için kapı kapı dolaşıyor.
Peki, Çin karşısında Batı ne yapıyor.
NATO, AB, Arap ülkeleri, Orta Asya ülkelerinde stratejik öneme sahip ülkelerde Blockchain platformları imzalatıyor. (Örneğin Türkiye'de 2019'da Türkiye Blockchain platformu kuruldu. Başına Bülent Eczacıbaşı ve Vakıfbank genel müdürü getirildi. 24 Ocak 2019'da Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'a imzalattırıldı. Pekcan imzayı atarken “Cumhurbaşkanımızın talimatları ile Türkiye Blockchain Platformunu imzalıyorum” ifadelerini kullandı. Batı, bu imzalar ile bir yandan ülkeleri tam sömürge yaparken, diğer taraftan da -Çin ülkelerle görüşmeye gittiği zaman- askeri tatbikatlar ve ittifak halindeki ülkelerin nükleer bombardıman uçakları ile keşif uçakları gönderiyor.
İşte bazıları (Son bir ay içinde)
1- İngiltere'den kalkan 3 nükleer bombardıman uçağı, Baltık ülkeleri ve Kırım üzerinde keşif yaparak geri döndü.
2- İtalya'dan kalkan nükleer savaş uçağı; Bulgaristan ve Karadeniz üzerinde keşif yaptı.
3- ABD ve İsveç uyruklu 2 bombardıman uçağı Baltık ülkeleri ve Karadeniz'de keşif uçuşu yaptı.
4- Çanakkale Boğazı'ndan geçen 3 ABD savaş gemisi İstanbul Boğazı'nı geçerek Karadeniz'e demir attı.
5- Karadeniz'de Romanya önderliğinde NATO deniz tatbikatı yaptı.
6- ABD Güney Kore Pasifik Okyanusu'nda tatbikat yaptı.
Bu anlatımda görülüyor ki; 3. bir kutup çıkmazsa, Batı ve Doğu arasında ya barışçıl yollarla ya da savaş yoluyla dünya yeniden kurulacaktır.
Peki, an itibari ile biz bu kutupların neresindeyiz. İktidar ve muhalefet her ne kadar Doğu'ya yanaşmış görünse de aslında Batı bloğunda yer almaktadırlar.
Neden mi?
1- 2019'da Bülent Eczacıbaşı ve Vakıfbank genel müdürü başkanlığında “Türkiye Blockchain Platformu” kuruldu. Platformun görevi, Türkiye'deki tüm sermayeyi 40-50 aile ve yabancı ortaklı şirketler altında toparlamak. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, 24 Ocak 2019'da bu platformu imzalarken, “Cumhurbaşkanımızın talimatı ile bu platformu imzalıyorum. Türkiye Blockchain Platformu, yeni ekonominin geçişinde bize köprü görevi görecek” ifadelerini kullandı.
Bu, Düyun-u Umumiye'den daha da ağır olup, Türk halkı için boyunduruk ve tam bağımlılık anlamını taşır.
2- Günde en az üç beş kez yinelenen S-400 ağızlardan düşmemekte ve her seferinde iktidarın değişik yetkilileri “Biz NATO'ya sadık, NATO müttefikiyiz” sözünü tekrarlayarak NATO'ya bağlılıklarını teyit etmektedir.
NATO'dan ayrılmak gibi bir düşünceleri olmuş olsaydı, sessiz sedasız kamuoyundan habersiz “Türkiye Blockchain Platformu” kurulmaz, platin ve altın diye adlandırılan 40-50 firma açıklanmazdı.
3- Son ABD ziyaretine giden heyet (AKAR- ALBAYRAK-PEKCAN) sıradan oluşmuş bir heyet değil, ABD'nin talimatı ile seçilmiş bir heyettir. ABD, bu heyetten yeni asker yapılanması ve Blockchain ekonomi raporunu talep etmiştir.
AKAR'ın basına yansıyan sözleri ise “NATO çerçevesinde Türkiye-ABD güvenlik ittifakının tarihi derinliği ve kurumsal gücü, ikili ilişkilerimizin teminatıdır” şeklindedir.
ALBAYRAK, “Türkiye-ABD ekonomik ilişkileri, ikili ilişkilerimizin motoru olmalı, geleneksel ortaklığımız kadar güçlü olmalıdır” demiştir.
Bu görüşmenin ABD-Çin 9. görüşmesinin arkasından yapılması da tesadüf değildir. Çünkü bu görüşmenin ertesi günü Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un, “ABD ile anlaşma sağlanmadığı için nükleer denemelere devam edeceğiz” diyerek, Fransa Rus sınırına asker ve tank gönderme kararı aldı.İngiliz savaş gemisi İstanbul Boğazından geçerek Karadeniz'de demir attı.ABD,İran ambargosunda muaf tutuğu Türkiye dahil ülkeye,Mayıs sonuna kadar süre vererek.Onları da tek yanlı olarak ambargoya dahil etti.
4- Yerel seçimlerin hemen ardından mazbatanın verilmesi için beklenen 17 günlük süreç, ABD ile yapılan pazarlık süreciydi. Heyetin ABD'den döndüğü gün mazbata verildi. Tayyip Erdoğan'ın “kızgın demiri soğutalım” söylemi ise bu tespiti doğrulamaktadır.
Tipik 1919'u yeniden yaşıyoruz. Bunu bir cümle ile ifade eden Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Erdoğan'a “Sınırlı gücünle ABD-ÇİN-RUSYA arasında dans etme” demişti. Erdoğan bugün tıpkı Vahdettin gibi “biri beni kurtarsın” feryatları içindedir.
Çıkış : Kemalist ekonomi ve hukuktan oluşan Türkiye Cumhuriyet devlet sistemini yeniden yerine koymaktır.
Bağımsız Cumhuriyet Partisi
..........Genl.Sekreterlik